6 Mart 2008 Perşembe

Fenerbahçe'nin Avrupa Başarısı ve etkenleri üzerine

Bu yazı Bora'nın aşağıdaki içten itrafı üzerine yazıldı . Bora'ya bu samimi ve içten itirafı için teşekkürlerimi sunarım .Bu yaklaşımı hepimiz yaptığımız gün sporseverlikte, taraftarlıkta ve futbol dilenciliğinde sınıf atlayacağız ... Sağol var ol kardeşim , blogumuzun adına layık katkın için ...
Hernakadar senin sorularına yanıt arama derdi olmasada FENERBAHÇE'nin bu yılkı Avrupa performansı için bazı düşüncelerim aşağıdaki gibidir . Dediğin gibi bildiğimi iddia bende asla etmiyorum , bilemem de ancak nacizane aklımdan geçene ve düşüncelerimden ortaya çıkanlar şöyle
Zico faktörü
Ben en önemli faktörün Zico olduğunu düşünüyorum, ama konu Avrupa ise R.Carlos ‘un da etken olduğunu düşünüyorum ki öyle , lige bakınca konu daha net kıyaslanabilir .

Zico belki bir teknik direktör olarak henüz çok, çok başarılı değil (Henüz bu konuda çaylak olduğunu geçen yıl kendi söylemişti , ama bu sene çok hızlı yol katediyor , ustalık mazbatasını almaya bence az kaldı ) ama o çok büyük bir futbol adamı ve en önemlisi sakin , olgun ve bunların ötesinde suratına ve vucut diline baktığında insana ( taraftar ve oyuncusuna ) rahatlık veren , onu germeyen, sinirlendirmeyen, telaşlandırmayan bir adam . Dünya futbolunun en üst seviyelerinde maçlar oynamış yıllar geçsede unutulmaz bir maçta ( Dünya Kupası Fransa- Brezilya maçı ) en kritik penaltıyı kaçırmış, ermiş bir futbol adamı ( Belki Alex’i ondan çıkardı , kimbilir ? Zico işte bu !) ... Saha kenarına bakıyorsun , Moskova’da 2-1 , İspanya' da 2-0 gerisin, kaba tabiri ile aptalca goller yemişsin ( Edu, Volkan ) , çıkarken topu kaptırmışsın ( Selçuk ) , "eyvah ! " diyorsun "hoca şimdi kimbilir ne düşünüyordur ? " , şimdi mi alır beni sonra mı alır ? Bakıyorsun saha kenarına , sana değil oyuna bakan sevimli , endişesiz , olgun bir bakış ve yüz ifadesi , derdi yapılan bir önceki hatayı unut ve işine bak der gibi ... Eee işte işin sırlarından birtanesi bu ...
Motivasyon : Argo tabiri ile " gaz" olayı
Sonra bizim gibi ülkelerde hepimiz biliriz ki ( Siyaset , seçim , futbol , mahalle , aile içi vb heryerde ) GAZ çok önemlidir. GS kupaya giderken “ Dağ başını duman almışı “en kritik yerde söylemeye başlardı seyirci hatırlayın ve etkisi Liverpool'un " You'll never walk alone" u kadar olurdu , hatta daha fazla , o anda sahadaki adam bir anda gaza geliyor canını dişine takıyor tekmeye kafa uzatıyor işte . Şimdi ki Fenerbahçe' de bu havaya girmiş durumda, buna da ister sinerji ya da enerji diyelim farketmez . Başarı geldikçe güven geliyor , güven geldikçe rahatlık , rahatlık sonucu performans artışı , sonrasında üstün performans , turlar, goller ... Ayrıca bu başarılar sıradan oyuncu gibi görülen kimi oyuncuların içindeki bazı cevherleri çıkararak onlarıda üst seviyelere taşıyor , Gökhan Gönül gibi 2000'de GS kadrosundaki birçok oyuncu gibi ( Fatih Akyel, Hasan Şaş vb.) ve inşallah bundan sonrası için Uğur Boral gibi ...
Aynı dili konuşan yabancılar
Sonra , yabancı oyuncuların aynı dili konuşması ve özellikle Deivid ve Alex gibi ikitane çok sakin, sinirlenmeyen "cool" adamın olması ( Aslında Alex sinirli , ama sinir topuna pek girmiyor , Deivid'de çok mantıklı bir adam ) . Lugano'nun kontrol altında tutulduğunda çok faydalı olan hırs azim , inatçı ve rakibi bezdiren yıldıran futbolu ... Edu ve devşirme vatandaşlarımız Mehmet ve Gökçek ...
Carlos Faktörü
CARLOS’un sadece başlıbaşına duruşu ve varlığı Avrupa kuparları ve maçları için bir ayrı paragraf , bence sahaya çıkan rakip veya Fb’li oyuncu onu görünce ciddi bir takıma karşı olduğunu ya da FB’nin ciddi bir avrupa takımı olduğu hissine kapılıyor . Oynayan da " Ya biz neymişiz be abi " deyip ona göre kendini aşıyor ( Bknz : Gökhan, Uğur , Deniz vs..)
Bu Sırp inadından vazgeçmesin : Kezman
Kezman son maçta var olan ve kariyerine yakışan onu o yapan karakterini gösterdi sonunda : hırs, istek, arzu , teslim olmama , inat , savaş : Sırp genleri ....
" Başarı inanç motivasyon ve sonuçlar , bir anda insanın içindeki gücü açığa çıkarır "

Uyum etkisi
Birde zaman geçtikçe birliktelik ve uyum olayı var ... AZ alkmaar maçını hatırlayalım yenilmeden elendik çok üzüldük, ama demek ki ekip kat etmiş ondan sonra. Anderleht ile kaldığı yerden devam etti ... Oysa gecen sezona çok kötü Dinomo Kiev maçları ile başlamıştık Ş.L'ye . Bugün gelinen nokta bu sürecin devamlı yükselişinin sonucu , bu da ekibin uyumlu olmasından ve istemesinden geçiyor ...
Başarıya ve kendini kanıtlmaya olan istek , arzu ve açlık
İstemek derken çok önemli , takımda rahat olan tek adam olduğunu sanmıyorum , buna dikkat ediniz . Alex içten içe hala kendini Brezilya ulusuna kanıtlama peşinde , Robinho'nun takımı elendi , Kaka’nın takımı elendi ama Alex'in takımı devam ediyor Ş.L'de . Sonra Carlos , Real Madrid'e kendini kanıtlama peşinde , niye beni erken gönderdin der misali . Lugano İtalyanları peşindan koşturuyor ( Juve ) . Kezman zaten acayip bir adam, bunalıma girmesi bunun kanıtı . Deivid sınıf atladı, bu sezon sonu ciddi teklifler alacaktır ... Gökhan , Vederson , Uğur, Semih , Deniz , Selçuk ... Kendilerini "Türk Futbol Kamuoyuna" kanıtlama , Fatih Terim'in gözüne girme, milli olma peşindeler , yani hedefsiz bir adam yok ...
Doymuşluk durumunun var olması ve olmaması arasında ki fark ve zaafiyet
Doymuşta yok , burası önemli mesela , bu oyuncuları lig tatmin etmiyor sanki , ligde doyum ve bir gayri ciddilik var , buradan durum açıkça ortaya çıkar , GS maçını düşünün kupadaki , birde ligdeki isteklerini ? Kupayı çok istediler 8 kişi gol için saldırdı , çünkü onu istiyorduk ya sonraki hafta ligde oynanan oyun ? Burada işte bir Zico zaafiyeti var , Zico bunu da aşmalı , Ferguson ,Marinho, Wenger bunları aşabiliyolar ...

Yeter daha yazmayacağım :)
Şeref Solmazer
FD- İstanbul - 6 Mart 2008

Hiç yorum yok: